
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi ilk kez 1961 Anayasası ile kurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri, yargılama ve çalışma usulü ile kararlarının niteliği 1961 Anayasası’nın 145 ila 152. maddelerinde düzenlenmiş, buna bağlı olarak 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 22/4/1962 tarihinde kabul edilmiştir.
1982 Yılında meşhur “Darbe anayasası” ile birlikte Anayasa mahkemesinin görev ve yetkilerinde değişikliğe gidilerek, bir anlamda yetkileri artırılmış ve seçilen üyelerin emeklilikleri 65 yaşına çıkartılmıştır. Bir anlamda “Oturanın kalkmadığı” mecburi hizmet! Yeriydi mahkeme…
Aslında, ülkemizdeki travmaların en önemli sebebini teşkil eden hastalık, ülkenin kuruluşundan bu yana “Diktatör” bir zihniyetin var olduğudur. Kendisini adil olmayan güç dengeleri üzerine bina eden sistemin, ilginçtir ki, sırtını dayadığı köşelerde hep “adaletten bahseden” ama “ hiç adil olmayan” kurumlar vardır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşundan sonra birkaç defa değişikliğe uğrayan yetki ve görev alanlarına baktığınızda, millet tarafından seçilmiş Başbakan veya Cumhurbaşkanından daha fazla yetki ve nüfuza sahip olduğunu görürsünüz!
Anayasa Mahkemesine üye seçilen birisi, artık o kurumun demirbaşı haline gelmekte ve 65 yaşına kadar görev yapmaktaydı. Bu ta ki, 2010 yılında yapılan referanduma kadar böyleydi, ancak referandumla birlikte üye sayılarında kısıtlamaya gidilerek, görev yapma süreside 12 yıla indirildi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için “diktatör” diyerek “makatlarını yırtanların” ülke bürokrasisinde neredeyse babadan oğula miras geçecek olan bazı kurumlardaki “derebeyliğini çağrıştıran yönetim sistemine karşı en küçük bir itirazlarını duyamazsınız Çünkü mesele başkadır.
Ne hikmettir bilinmez ama bu ülkenin en kaotik günlerinde bazı kurumlar hep en öndedir! Kuruluş yılları sonrasına gidersek eğer, işte buyurun İstiklal Mahkemeleri! 250 Bin insanın hukuksuz şekilde katleden bir “Hukuk!” Mahkemesi! Adalet dağıttığını söylerken dahi adaletin yedi ceddine tecavüz eden “Üç aliler” tiyatrosu!
1960 Darbecilerinin kukla mahkemelerinde Menderes ve arkadaşlarının idam kararını veren “ hukuk eşkıyaları ne kadar adildiler ki? Sisi ve alçak mahkemelerinden daha mı vicdaniydiler?
12 Eylül’de darağacına gönderilen 17 yaşındaki çocuğun yaşını büyüten hangi mahkemeydi dersiniz? Onlarca insan suçuna ve yaşlarına dahi bakılmaksızın asıldılar birer birer!
Gerekçe fiilden on kat daha korkunç! “Asmayıp ta besleyecek miydik NETEKİM!”
28 Şubat, 367 Krizi, 17-25 Aralık darbe teşebbüsleri ve bilmediklerimiz…
Geçmişte her darbe kendisine partner ve dayanak olarak yargıyı kullanmıştır.
Ya da yargıya mensup bazıları kendilerine durumdan vazife çıkartarak bizzat
darbe yapmaya teşebbüs etmiştirler.
Anayasa Mahkemesinin bugüne kadar verdiği kararlar incelendiğinde görülecektir ki, birçoğu dönemin siyasi” konjonktürel” yapısı ve tercihleriyle doğrudan ilişkilidir. Mesela başörtüsü konusu! Yıllarca ülkenin en tepe noktasında yer edinen sorun olmuştu. Bu devasa mesele AK Parti hükümetinin muktedir duruşu karşısında boyun eğmiş ve çözülüvermiştir, peki, daha önce aynı kurumlar neden farklı kararlar almıştı! Başörtüsü mü çağdaş oldu, yoksa Laiklik mi şeriatçı oldu?..
Dün gece, Kadir gecesini ihya ettiğimiz saatlerde sosyal medya üzerinden Anayasa Mahkemesinin “Dershanelerin kapatılması” ile ilgili kararı iptal ettiğini açıklaması da tıpkı daha öncekiler gibi siyasi ve aceleyle alınmış bir karar olmuştur.
Bu karar kamu vicdanında adaleti yansıtmamıştır. Kadir gecesine denk getirilen kararın Anayasa Mahkemesinin kararı olduğu açıktır ancak zorlama bir karar olduğu da ortadadır bana göre.
Tüm bu ahval içerisinde hiçbir kurum ve kuruluşun “layusel” olamayacağına inanıyorum. Allah’ın varlığı ve birliğinin dahi tartışılabildiği bir dönemde, halkın büyük bölümüne göre, aldığı kararlarla ülke demokrasisine ve hukuka zarar veren Anayasa Mahkemesinin varlığı ve uygulamaları tartışmaya açılmalıdır
Nasıl ki, demokrasiye zarar verdiği savıyla bugüne kadar birçok parti kapatıldıysa ve söz konusu olan şey demokrasi ve adaletin tecellisi ise, o halde demokrasi adına ve hatta adalet namına, artık ülkemizin sırtında kambur gibi duran tüm kurumlar gibi, Anayasa Mahkemesi de kaldırılmalı ya da bu meyanda köklü bir revizyondan geçirilmelidir…