Dört yıldan bu yana ülkemizde misafir olarak bulunan iki milyonu aşkın sığınmacının hayat hikayeleri ve dramatik yaşam mücadeleleri hemen hemen her gün, çeşitli medya kuruluşlarında belgesel niyetine teşhir ediliyor. Kendi ülkelerinde her biri kendi çapında nüfuz sahibi, meslek sahibi, iş güç sahibi, onurlu bir hayata sahip olan bu insanlar, ülkelerinden uzakta tek bir kimlik altında birleştiler! Dünya onların kendi ülkelerinde ne olup ne olmadıklarına bakmaksızın “MÜLTECİ” İsmiyle hitap ediyor.
Dünya’nın mülteci dediği bu insanlar bizim için elbette Ensar’dırlar ve öylece kalacaklar. Ne var ki, ülkemizde sayıları iki Milyonu aşan Suriyeli sığınmacılar, ülkemizde ne kadar rahat ve ne kadar mutlular? Bu sorunun yanına, ülkemizdeki işsizlik, ev kiralarının pahalılanması v.b hususları Suriyelilerin ülkemizdeki varlığına bağlayan bazı kesimlerin endişelerini gidermek mümkün mü? Türünden sorular da eklenebilir. Tüm bunlar zihnimi kurcalarken, aklıma Osmanlı’nın bazı bölgelerde hatta egemenliği altında bulunan bazı ülkelerde nüfusu dengelemek hususunda yaptığı yerleştirmeler geliverdi.
Yaklaşık 40 yıldan bu yana terör belasına dûçar olmuş Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz, gerek coğrafik yapısı, gerekse toprak zenginliği bakımından geniş bir alanı içermektedir. Milyonlarca metre karelik devlet arazisi başıboş bir şekilde bekletilmektedir. Dağlar sahipsiz ve teröristlere sığınak olarak terkedilmiştir. Hal böyle olunca, bu bölgelerimizde bulunan verimli araziler heba olup gitmektedir.
Diğer yandan metropollerde, parklarda ve küçücük dükkanlarda yaşama mücadelesi veren sığınmacılar binbir güçlükle hayatlarını idame ettirmektedirler. Hâlbuki Doğu ve Güneydoğu bölgesinde hazineye ait bu araziler üzerine yerleştirilmeleri mümkündür. Bu insanların her birisi meslek sahibi ve bir çoğuda tarım ve hayvancılıktan iyi anlayan kişilerdir. Devlet, bu ailelere belli kriterler gözeterek arazi ve ekipman desteği vermek suretiyle bir taşla bir çok kuş vurabilir. Nasıl mı?
“Bölgede yaşanan terör hadiselerini büyük ölçüde minimize etmek, oradaki nüfusun dengelenmesiyle alakalıdır. Yine o bölgede yeni istihdam alanlarının oluşması ve oraya yerleştirilen nüfusun sağlayacağı ekonomik sirkülasyon da bu konuda yardımcı bir etken olabilir”
Ayrıca şu da bir gerçek ki, ülkemizde tarım ve hayvancılık sektörleri olması gerekenden çok aşağılarda seyrediyor. Hükümet çeşitli zamanlarda değişik teşvik projeleri uygulayarak iyileştirme çabasında bulunsa bile, genellikle hedef kitle belirleme konusunda başarılı olamamaktadır. Zira milyon liralık devasa projelerin hayata geçirilebilmesi için hatırı sayılır bir servet sahibi olmanız gerekmektedir. Dolayısıyla bu tür projelerden faydalananlar, genellikle zengin ve elit insanlardan mütevellittir.
Oysa, Suriyeli sığınmacılar için o bölgelerde tahsis edilecek topraklarda çok daha verimli sonuç alınabileceği gibi, ülkemizin tarımsal gelişiminde ciddi mesafeler alınması mümkün olacaktır. Ayrıca nüfusun dengelenmesi bölgede PKK ve benzeri terör örgütlerinin hegemonyasına son verecek önemli bir denge unsuru olacaktır.
Bölgede oluşacak ekonomik hareketlilik bölge halkının refah seviyesine olumlu yansıyacak ve TC Devletine olan aidiyat hissini pekiştirecektir. Bölgenin gelişimine paralel olarak İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan Kürt kökenli iş adamlarının bölgelerine yeni yatırımlar planlamalarına vesile olacaktır.
En önemlisi, ülkemizde bir sığıntı gibi yaşayan ve daha refah yaşamak uğruna, çocuklarının ölmelerine bile razı olarak Avrupa ülkelerine kaçmaya çalışan Suriyeli mültecilerin insanca bir yaşama sahip olmalarını sağlayacaktır. Bununla beraber, ülkedeki her olumsuzluğun sonucunu Suriyelilere bağlayan bazı kesimlerin endişelerini de gidermiş olacaktır.
Hülasa toplumsal barış ve ekonomik gelişim açısından hem Suriyeli misafirlerimiz hem de Türkiye için yeni bir fırsat olacaktır diye düşünüyorum. Benimkisi bir düşünce jimnastiği ve an itibarıyla uçuk bir fikir olarak gelebilir, ancak geniş bir perspektiften bakıldığında hiçte fena görünmüyor. Kim bilir belki birilerinin ilgisini çeker…
Yorum Ekle